Zeka, Teknik ve Güç “Hazal ÖZTÜRK” Röportajı
Merhaba Hazal, seni tanımayan okurlarımız için kendini tanıtır mısın?
28 Ağustos 1995 Antalya doğumluyum. Öğrenim hayatımın lise sona kadar olan kısmı Antalya da geçti. Resme olan ilgim ve yeteneğimden ötürü güzel sanatlar lisesi resim bölümü okuyup, üniversitede de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü bitirdim. Şu anda resim öğretmenliği yapıp beraberinde tırmanış sporu yapmaktayım.
Tırmanışa ne zaman, nasıl ve nerede başladın?
Tırmanışa başlama hikayem biraz tesadüf oldu diyebilirim. Önceden bildiğim hayranlık duyduğum bir spor değildi. Tesadüfün bulup tutkunu haline geldiğim bir spor oldu. Hikaye şöyle; Antalya’da doğup büyüdüğümü söylemiştim. İstanbul’da üniversite kazanınca 2013 yılında İstanbul’a yerleştim. Haziran 2015’te her yaz olduğu gibi o yazda tatil için Antalya’ya gidecektim. Bu sefer tatil planım kum, güneş ve deniz üçlüsünden farklı olarak bir arkadaş grubu ile birlikte kamp yaparak geçirmeyi tercih ettim. Kamp alanımız Geyik Bayırı Köyü’ydü. Antalyalı olmama rağmen Geyik Bayırı diye bir köyün varlığından ve muhteşem tabiatından daha yeni haberdar olmuştum. Kamp planımızı Geyik Bayırı Köyün’de gerçekleştirmek için yola koyulduk. Yolculuk sırasında o anda stresli gelen ama sonradan düşündükçe çok keyif aldığım bir sürü macera yaşadık diyebilirim. Köye ulaşım sorununun olması bizimle aynı problemi yaşayan bir kaya tırmanıcısıyla tanışmamı sağladı. Benim tırmanışla tanışma anım tam da bu nokta da başladı. Köye birlikte otostop çekerek gittik. Yol boyunca tırmanıştan ve Geyik Bayırı Tırmanış Bahçesi’nin bu spor için elverişli doğasından bahsetti.
Anlattıklarını aklımda canlandıramıyordum çünkü o zamana kadar duyup bilmediğim bir spordu. Herhalde dağcılık benzeri bir spordu diye düşünüyordum. Köye girdiğimizde bize tırmanış yapılan sektörlerin bazılarını gösterdi. Üşenmeden sorduğum her soruya cevap veriyordu ve çok heyecanlanmıştım. Bunu İstanbul’da yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduğumda, Ballıkayalar Tabiat Parkından bahsetti.
Sonra ekledi; ama burası şehre uzak bir yer olduğu için İstanbul’da tırmanış salonlarında antrenmanlarımızı yapıyoruz ve hafta sonları ise fırsat buldukça arkadaş grupları ya da kulüpler ile birlikte kaya tırmanışına gidiyoruz.
Eve döndüğümüzde yaptığımız ilk iş, İstanbul’da bulunan yapay tırmanış duvarlarını araştırmak oldu. Sonra araştırırken öğrendim ki bu salonların çoğu, kısa tırmanış duvarına sahip salonlarmış. Yani yaklaşık 4 – 4.5 metre civarı. Bu da kendi başına “Bouldering” denen bir tırmanış disipliniymiş. Malzeme olarak tırmanış ayakkabın ve magnezyum tozun yeterli oluyor. Emniyet olarak ise crashpad denilen içi dolgulu minderler kullanılıyor. Uzun duvar tırmanışına (spor tırmanış) göre, biraz daha az dayanıklılık gerektiren, daha sert rotaların yapıldığı, patlayıcı kuvvetin daha ön planda olduğu hem kaya da tırmanılan hem de yapay duvarda tırmanılan bir disiplin türü. Bouldering araştırmalarım sonucu ulaşımıma en yakın salon olan Kadıköy’de ki, Boulder İstanbul Tırmanış Salonu’nda başladım. Ve hala büyük bir keyif ile tırmanıyorum. Söylemeden geçemeyeceğim, gerçekten çok keyifli vakitler geçirebileceğiniz, güzel insanların tırmandığı, her dereceden sayısız rotanın bulunduğu, Kadıköy’ün merkezinde sevimli bir salon diyebilirim.
Sence iyi bir tırmanıcı olmak için, çalışmak mı, yoksa yetenekli olmak mı?
Bu soru hem tırmanış ve hem de resim için çok sık soruluyor. Resim için dediğim şey şu; evet yetenek diye bir şeyin varlığı inkar edilemez ama çalışılıp üzerine gidilmeyen bir yetenek, kendini belli bir noktaya kadar var edebilir. Sonrası yolun tıkanmasıyla sonuçlanır. Tırmanış içinde bence bu böyle, doğuştan gelen bizi diğer insanlardan farklı kılan birtakım özelliklere sahip olabiliriz. Bunlar hem bilinç hem de fiziki yeterlilik noktasında diğer sporculardan bizi birkaç adım önde kılabilir. Ama her işin doğasında olduğu gibi bu işinde doğasında yoğun mesailer harcayarak çalışmak var. Yetenek sadece bir araç. Onu işleyip değerlendirmek ve var olandan daha iyisine ulaşmak bizim elimizde.
Kadın bir sporcu olarak iş, eğitim ve özel hayat tırmanış sporu ile nasıl ilerliyor?
Öğrenciyken daha kolaydı sanırım. Şuan da okulum bitti ve hepimizin de bildiği üzere Türkiye koşullarında, sanattan da, spordan da bir gelir elde etmek olabildiğince zor. Bu kaygılarımla beraber, elimden geldiğince sanatımı, sporumu, işimi ve özel hayatımı bir arada götürmeye çalışıyorum.
Mart 2020 Online Pull Up Yarışması
Derece: 1
Derece: 1
Çoğu sporcunun ve Türkiye’de yaşayan çoğu tırmanıcının yaşadığını düşündüğüm zorluklar aslında. Maddi zorluklar, tırmanış sporunun bu ülkede henüz yeteri kadar bilinmiyor olması ve insanların sporu henüz bir meslek olarak görmeyip değersizleştirmesi başlıca zorluklar diyebilirim.
Zor olduğunu düşündüğün veya tamamlayamadığın bir rotayı daha sonra tamamladığın oldu mu? Rotayı tamamlamak nasıl hissettirdi?
Tabi ki de oldu. Bu çok büyük bir mutluluk ve çıkmak istediğim sonraki rotalar için motive olma sebebi benim için.
Bulunduğun seviyeye gelmenin bir serüveni var ve nelerden fedakarlık ettin?
Sanırım en büyük fedakarlığım daha fazla ve daha iyi tırmanabilmek uğruna okulumu boşlamam oldu. Bunun için çok pişman oldum, çünkü aslında okulumu ihmal etmeden beraberinde de yürütebilirdim sporumu. Bu şekilde okulum zamanında biter ve bende ekonomik özgürlüğümü daha erken elime almış olurdum. Bu sayede çok sevdiğim tırmanış sporunu da daha kolay finanse edebilirdim. Neyse yine de hiçbir şey için geç değil…
Hedeflerin arasında farklı tür tırmanış disiplinlerinde tırmanmak var mı?
Ben çoğunlukla lider tırmanıştan uzak durmuş bir tırmanıcıyım. Bouldering varken lider bana çok ilgi çekici gelmiyordu açıkçası. Ama bu konuyla ilgili düşüncelerim bir süredir değişmiş durumda. Lider disiplininde de tırmanmak ve limitimi zorlamak istiyorum.
Yapay duvar bunun özel bir nedeni var mı?
Sanırım tırmanışa en başta yapay duvar üzerinde başlamam bu konuda ki en büyük etken diyebilirim. Alışkanlıklarımdan kopmak biraz zor oluyor ama kopmak istediğimi de söylesem yalan olur. Yapay duvarın pratikliğini seviyorum. Salonlar elimizin altında, bir ayakkabı ve bir toz torbası yapay duvarda tırmanmana yetiyor. Sürekli doğaya gidip gerçek kayayı tutabilmek bizler için zor. Ekstra bir işinin gücünün olmaması gerekiyor, sadece sporunla ilgileniyor ve bu sporla kendini finanse edebiliyor olman gerek. Yani çoğunlukla bu durum biz Türkiye’de ki profesyonel ya da amatör tırmanıcılar için bu şekilde ilerliyor bu yüzden, hafta sonları veya tatil günlerimiz ne zamansa fırsat buldukça o zamanlar gidip kaya tırmanışı yapmaya çalışıyoruz. Diğer yandan yarışmacı bir tırmanıcı olmamın da bununla ilgisi var sonuçta resmi yarışmalar ve çoğu özel yarışmalar yapay duvarda yapılıyor. Bu yüzden yapay duvarda antrenmanlarımı yapmak bana daha mantıklı geliyor. Tabi bu sebeplerin haricinde yapay duvara karşı içimde tükenmeyen bir sevgi ve ilgi olduğunda söylemem gerek.
Tırmanışta kendini nasıl motive ediyorsun?
İsteklerimi ve hedeflerimi hep canlı tutmaya çalışıyorum. Neyi neden istediğimi, nelerin üstesinden geldiğimi ve daha neleri yapabileceğimi sürekli olarak kendime hatırlatıyorum. Yapabileceklerimin sınırının olmadığını biliyorum.
Elbette var. Bunun için gerçekten çabaladım fakat bütün dünyayı saran bu talihsiz hastalık nedeniyle o işlerde sekteye uğradı maalesef. Yoksa bu yıl milli takım kamplarına katılmaya hak kazanmıştım.
Şuan da ülkemizde bu anlamda çok güzel adımlar atılmakta. Özel tırmanış salonları hiçbir masraftan kaçınmadan canla başla çalışarak, gerçekten çok kaliteli ve neredeyse eksiksiz organizasyonlar düzenlemeye çalışıyorlar. Bunların başında TED Boulder Cup (TED Spor Eskrim Dağcılık Kulübü), La Sportiva Beta Masters League (Boulderhane) ve Duvar X Yaz Ligi (Duvar X) geliyor. Çıtayı çok yükseğe taşıdılar. Yurt dışından rota yapıcı getirmeler, her etapta sayısız hediye dağıtmalar ve daha bir sürü şey… En güzeli de biz tırmanış severleri bir araya toplayıp, bu yarışmalar sayesinde motive etmeleri ve bize sınırsız rota deneyebilme imkanı sunmaları. Ben kendi adıma yapılan bu organizasyonlardan çok memnunum. Umarım bu güzel organizasyonlar hak ettiği değeri bulup destek görebilirler. Bizlerde tırmanışla kalmaya devam ederiz…
Beğendiğimde oluyor beğenmediğimde. Ama tabi rota yapıcılarımızında elindeki imkanlarla yapabildiklerinin en iyisini yapmaya çalıştığına eminim.
Çok zorlayıcı bir deneyimdi demem yerinde olur. Çünkü bende dahil oradaki hiçbir yarışmacı arkadaşım hayatında 3 disiplinde birden yarışmamıştı. Hepimiz çok heyecanlıydık. Yorgunluk hat safhadaydı. Bir disiplinden çıkıp diğer disipline giriyorduk. Güçlü rakipler vardı. Herkes kazanmak için elinden geleni yapıyordu. Sonuç olarak 3 disiplinin ortalaması alındığında, birincilik kürsüsüne yerleşmiş oldum. Bu Türkiye’de yapılmış ilk kombine şampiyonasıydı ve bende ilk kadın kombine şampiyonu ünvanını almaya hak kazandım. Gerçekten gurur verici…
Evet sayısızca kez oldu ve halada arayışım devam ediyor. Bu gerçekten biz sporcuların spor kariyerini ve hedeflerini devam ettirebilmeleri açısından çok önemli bir nokta. O kadar masraflı malzemelerimiz var ki, çoğu zaman tırmanış performansımdan çok, tırmanış ayakkabımın bana kaça ay daha dayanacağını düşünürken buluyorum kendimi yada magnezyum tozuyla bir ay daha idare edebilir miyim gibi basit görünen ama biz tırmanıcılar için hayati önem taşıyor. Umarım bizlere bu gereksinimlerimizi karşılayabilme noktasında sponsorluk desteği verebilecek kişiler, kurumlar yada kuruluşlarla bir araya gelip, hedeflerimiz doğrultusunda iş birliği sağlayabiliriz.
Bu yarışma 2016 yılında, yani benim tırmanışa başlamamdan yaklaşık 1 yıl sonra düzenlenmişti ve birkaç kategoriden oluşuyordu. Türkiye’deki önemli tırmanıcılarımızdan Evren Karadağ Yılmaz ve Uğur Yılmaz önderliğinde düzenlenmiş çok güzel bir organizasyondu, büyülü bir ortamdı adeta… Rotaların güzelliği, seyircinin coşkusu ve hediyeler hepsi çok motive ediciydi. Tırmanışta 2 yılını doldurmamış kişiler için “Çiçeği Burnunda” kategorisi vardı, bende bu kategoride birinci olmuştum. Kürsüde olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşadığım ilk yarışmaydı. Aynı zamanda beni gelecek yarışmalara karşı kamçılayan ilk yarışmaydı. Bu yüzden bendeki yeri hep ayrıdır.
Çok ciddi kaza ve sakatlıklar geçirmememe rağmen, kendimi zorlamaktan alıkoyamadığım için düzenli olarak ufak tefek sakatlıklar geçirdim. İyileşmeyi beklemek konusunda biraz sabırsız olduğum için bu sakatlıklar hep kronik olarak kaldı. Tabi lütfen sizler benim bu yaptığımı yapmayın. Profesyonel olmaya çalışan bir sporcu için hiç profesyonelce bir yaklaşım değil bunun farkındayım. Yapılmaması gereken çok yanlış bir davranış ve iyileşme süreçlerimi artık doktorumun tavsiye ettiği gibi devam ettiriyorum.
Rotalarını beğendiğim birçok rota yapıcı var. Uğur Yılmaz, Zorbey Aktuyun, Arda Uruluer ve Efe Can Sevil bunların başında gelen isimlerden ve tırmanış sporuna sonsuz katkılar sağlamış, halada sağlamaya devam eden değerli insanlar. Ama son zamanlarda özellikle modern boulder stili üzerine, kendisini çok geliştirdiğini düşündüğündüm bir isim, Ahmet Güner. Gerçekten uluslararası güncel tırmanış haberlerini yakından takip edip bu konuda sürekli olarak kendisini geliştirmeye çalışan, aynı zamanda da tırmanış sakatlıkları üzerine yoğun mesailer harcayan önemli bir fizyoterapist, tırmanıcı ve rota yapıcı. Türkiye koşullarında elinden geldiğince ve imkanlar el verdiğince modern bouldering sporunun hakkını verecek rotalar yapıyor. Rotalarını merak edenler Duvar X tırmanış salonunda deneme fırsatı bulabilir.
Türkiye Dağcılık Federasyonu tarafından düzenlenen yarışmalarda başarı elde etmek. Türkiye’de ki özel tırmanış salonları tarafından düzenlenen yarışmalarda başarı elde etmek. Yurt dışında düzenlenen uluslararası yarışmalarda ülkemizi temsilen başarı elde etmek. Türkiye ve yurtdışındaki tırmanış bahçelerinde yüksek seviyelerdeki rotaları projelemek ve çıkmak. Ziyaret edilen tırmanış bölgelerinde yeni rota açma işlemleri yapmak. Ülkemizde tırmanış sporunun bilinirliğini arttıracak projelerde bulunmak ve son olarak ileride bir tırmanış antrenörü olarak yeni şampiyonlar yetiştirmek diyebilirim.
Sanırım son olarak şunu söylemek istiyorum; koşullar ne olursa olsun, sevdiğimiz işin ve uğraşların peşinden koşup devam ettirelim. Bizi hayatta canlı tutacak ve mutlu olmamızı sağlayacaktır. Aynı zamanda sevdiğin şeyi yaptığın sürece başarısız olmanın ve bu yolda devam etmemenin imkanı yok.